30 Mayıs 2014 Cuma

Kalemimden Aşk


     Sokağa fırlayacaksın… Sokaklar da dar gelecek… Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi… Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü… Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin… Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan… “Önemli olan sağlık.” “Yaşamak güzel.” “Boş ver, her şey unutulur.” Sen hiçbirini duymayacaksın… Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin… Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin… Hep ondan bahsetmek isteyeceksin…

     “Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başını kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksın… Yalnız kalmak isteyeceksin , hem de kalabalıkların arasında kaybolmak. İkisi de yetmeyecek, geçmişi düşüneceksin… Neredeyse dakika dakika… Ama kötüleri atlayarak. Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin, gittiğin yerlere gitmek… Bu sana hiç iyi gelmeyecek… Ama bile bile yapacaksın… Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın… Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin…

       Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin… Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin. Herkesi ona benzetip, kimseyi onun yerine koyamayacaksın. Hiçbir şey oyalamayacak seni, ilaçlara sığınacaksın. Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan… Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren. Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek. Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin. Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksin… Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksin. Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler… Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin… Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin.. Nafile…
     Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin… Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark edeceksin… Telefonun çalmasını bekleyeceksin… Aramayacağını bile bile… Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek… Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla… Yüreğin burkulacak… Canın yanacak… Bir daha sevmemeye yemin edeceksin… Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden… Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın… Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin… Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin… Onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek… Ama bir umut…Onunla bir gün bir yerde karsılaşma umudu… Bu umut seni gitmekten alıkoyacak… Gel gitler içinde yaşayacaksın… Buna yaşamak denirse…
Razı mısın bütün bunlara…? Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye ? O halde aşık olabilirsin…


DİYE DÜŞÜNMEYECEĞİM TABİ!


     İnsanların verdiği hayat sevgidir.
Niçin yalnız sana yazdığımı sorma, niçin yalnız sana geldiğimi…

     Sana gelişim işte bundan. Sen aşkı anlatıyorsun, yaşatıyorsun bana. Çünkü yaşıyorsun.
O sözlerin kalbinden geldiğini kalbime vuruşundan anlıyorum ben. Sözlerin değil beni sana bağlayan, O sözlerini manasına vurgunum.

     Niçin mi sen?
     Sen benden önce vardın, varoluşun bu yüzden. Ve sen benden sonrada varsın, sana tutunmam aşka ve varlığa duyduğum özlemden! Sen benim sözlerimsin. Seni kalbime koyuşum bundan.
Ve sen dostsun. Ruhuma sığınak ararken haykırmam hep bu yüzden… Ve sen dostsun, arkadaşsın. Sen içimi koruyan bir elbisesin. Ben ruhunun çıplaklığını örttüğün tenim.

     Her iyi kavramın karşılığında en nihayetinde bir kötülük vardır. Kötülüğünü yaşamayı göze alacak kadar, onu kalbine işliyorsan eğer aşıksın işte.  Ben kötülüğü düşünmek istemiyorum, sadece seni, bizi düşünmek istiyorum...

     HAYATIMA HOŞGELDİN !

27 Mayıs 2014 Salı

Kalemimden Mezuniyet

      Sanki bir daha gençliğini yaşayamayacakmış gibi hissediyor insan. Gençliğini, enerjinin doruklarda olduğu çılgınlıklarını, toplu bir masada atılan derinden kahkahalarını atamayacakmış gibi geliyor.  Ne garip birşey değil mi okul, okumak.  Çoğu zaman lanet edersin, sürekli verilen ödevler, çalışılması ezberlenmesi gereken dersler, gece uykularının katili verilen projeler. Kabataslak bakınca aslında hiç keyifli bir yere benzemiyor okul.

         İnsanı acaba okulu bırakmak mı? yoksa bazı sorumlulukların altına girmek mi ürkütüyor, bilemedim. Çalışmak, sabahın 9'undan akşamın 7'sine kadar aynı masada hareket etmeden oturmak... Belkide oturamamak kim bilir. Yada belkide hayat mı zor desem. Saçmalama Çağrı mezun olmaktan konuyu nereye getirdin diyeceksiniz farkındayım ama sorular soruları açıyor.
     
         Neyse fazla uzatmayacağım. Bu makalenin özetini şöyle belirteceğim. Bence, yani benim fikrimce insan gençliğini üniversitede yaşamalı gibi görüyor. Şöyle; hem verilen dersler, ödevler onu hayata karşı yıldırmıyor, gençliğin verdiği enerjiyi kullandığını düşünüyor. Hemde arkadaş çevresiyle sürekli eğleniyor. Tam gençlik ortamı, Bingo!

       Ama üzülerek söyleyeceğim ki, öyle bir şey yok. Okul bitecek, iş hayatı başlayacak. Alnından ter gerçekten akacak. Para kazanmanın, sizi o okula gönderen babanızın kıymeti o zaman anlaşılacak.
Bu hissi bilemem ancak, gerekirse çocuklarınızla gençliğinizi tekrardan yaşayacaksınız. Umarım öyle olur.

     İyisiyle, kötüsüyle üniversite hayatımın bitimine son 1,5 hafta kalmışken... Kızdığım, kalbini kırdığım, üzdüğüm, aşağıladığım kim varsa hakkını helal etsin demeyeceğim çünkü hakketmiştir. Onlar gelsin benden helallik istesin, vermeyeceğim :)

Teşekkürler.