26 Aralık 2015 Cumartesi

Kalemimden Yazısız Kağıtlarımın Sebebi



Öyle utangaç tebessümle durma karşımda. Ellerini de görebileceğim bir yere koy. Yanlış anlama bu bir tutuklama değil. Gözlerime mühürlüyorum seni sadece o kadar… Dediğim gibi çok da gülme. Çünkü öpesim geliyor gülüşünden… Ne yumuşaktır kim bilir tenin, ellerin… Ellerinde bin bir renk var biliyorum. Ellerini öpüşüm bundan. Hani bir bebeğin avuç içlerini öper gibi, kokusunu içine çekerek... Böyle şeylerin verdiği huzur anlatılamaz.

Sımsıkı da sarılamam sana. Kırılırsın, incinirsin. Ve sana her bakışım ürkektir. Sen konuşurken bana bakma, öyle daha rahat incelerim yüzündeki gül bahçesini. Ellerini diyorum ellerini! Görebileceğim bir yere koy. Dokunmak şart değil, görsem yeter. Böyle dediğime de bakma. Sen ne anlatsan aklım ellerini öpmekte olur. Ben böyleyim işte… Aldım mı huzurun tadını aklım fikrim sana zincirlenir, ellerine…

Bu duyguların biteceği yok sanki… Bitmesin gerçi. O kadar mutluyum ki yıllar sonra suyu dolan nehir misali. Yıllar demişken yılların böyle geçtiğini varsayalım. Saçların topuz, başın göğsüme değdiğinde parmaklarım saçlarına dokunmakla ödüllendirilir. Seninle üçlü koltukta sarılıp iki battaniye ile bir olunur. Filmler tekrar izlenilir. Ezberlenen replikler sen varken unutulur. Mutfakta demlik yakılır, belki yemek alabilir yerini. Hergün aynı çeşit yemeklerle doyulur. Sen dokundun diye yoğurdun tadı başka, ekmeğin tadı başka oluverir. Sonra sen gülümsedin diye uğruna bir ömür serilmiş olur…

Emekli maaşı almaya birlikte gidilir ve dahası birlikte sıra beklenilir. Oturacak yer olmasa bile, iki genç dürtüklenir, dinlenmen için sana yer hazırlanır. Maaş’a küfür edilerek birlikte eve geri dönülür. “Anahtar hangisi?” karıştırılır. “Yeşil saplı dış kapının mıydı?” yoksa “Mavi olan evin miydi?” . Tüm bunlar sen varsın diye olup bitiverir.

Tüm renkler sen bakıyorsun diye maviye dönüşür. Ben bakınca siyaha… Ama ben sana bakınca cennet görülür. Cennet rengarenktir, siyah bir renk değildir. Gülüşüne gökkuşağı denilir, gök; sen’sindir…
            
            Ve en güzeli ise, kalabalığın içinde öptüğümde ki o utangaçlık kokan sırıtarak yüzünü çevirmen hala aynı güzelliğindedir…

             Geç geldin sen, hiç gitme…

24 Aralık 2015 Perşembe

Kalemimden Rüyadan Uyanmak


   
 Bazen en güzel hikâyeniz hiç ummadığınız bir anda bitiverir. Sonsuza dek süreceğini sanırsınız oysa. Gözlerinizi açtığınızda her şey birden eski yapay çirkinliğinde yaşanmaya devam ediyordur. Hâlbuki gözleriniz kapalıyken hafif sarhoş bir haldeyken duyduğunuz baş dönmesiyle birlikte dizlerinizin titrediğini hissediyordunuz. Gözlerinizi açtığınız anda bu baş dönmesi de bitiyor dizlerinizdeki hafiflikte. Ardından bir dünya ağırlığındaki yükü omuzlarınızda hissediyorsunuz ve kalbinizdeki büyük boşluğu. Tekrar gözünü kapamak ne işe yarıyor ki. Tıpkı çok güzel bir rüyadan uyandıktan sonra tekrar gözlerini kapayıp kaldığınız yerden devam edememek gibi. Yani sonrası hep hüsran.

     Hep hayal kırıklığı oturup ağlamak bile istemiyorsunuz. Konuşup insanlara anlatmak istemiyorsunuz. Her şey bitmiş olsa bile bu hikâyenin sizin sayfalarınızda yazıyor olmasının gururunu yaşıyorsunuz belki. Bencilce kimseyle paylaşmak istemiyorsunuz da. Geriye dönüp bu hikâyenin kahramanlarını bile istemiyorsunuz yanınızda yeni bir hikâyeye ise hiç gerek yok.
Hayata bir yanınız eksik bakıyorsunuz yarım yaşıyorsunuz her dakikayı. Ama işin ilginç tarafı yaşıyorsunuz. Öylesine de olsa yaşıyorsunuz kendinizle anlamsız duygularınızla herhangi bir suratla başka bir maskeyle yaşıyorsunuz.

      Sizi görenler farkı hemen anlıyorlar; Ne olmuş olabilir ki? Bir insan bir günde nasıl bu hale gelmiş ki? Neden bişey anlatmıyor? Neden gözleri hep uzaklara bakıyor? Ya da kimi bekliyor olabilir? Böyle bir yerde bekleyerek nasıl umudunu kaybetmiyor?

     Çevrenizde dönen milyon tane soruyu duymuyorsunuz bile. Cevapsız sorularla ne yapabilirsiniz? Anlatırsanız hikâyenin sihiri bozulmaz mı? Anlatacak bir cümlede bulamazsınız zaten. Onu suçlamak değildir niyetiniz hikâyede son noktayı koymak ona ait olsa bile. Kimse ona kızmasın sizi bu hale getirmeyi belki o da istemezdi…

     Siz de öyle...