15 Ağustos 2016 Pazartesi

Kalemimden Kör Enerji

          Bazen düşünüyorumda insanda bir bomba gibi değil midir sizce de?  Hayatında yaşadığı ve düğümlediği ne varsa oluşturuyor kimyasallarını ve patlayıcı moleküllerini...

         Yani;

         Kırılan ayna olmak için hep çok gençtir ümitler ve her gün daha geç bitmeyi hak eder. Sadece ümitler mi? Gözbebeğime ilişen bu sızı ve ısı neden, orası muamma.. Umulmadık anlarda bir gölge oluveriyorum akşamüstü alacasında, rengi utancından ve öfkesinden kırmızıya çalmış fezada. Ben biliyorum ki şiirler uzayıp giderse biter ve üzerine titrendikçe sadece "biz" oldukça güzelleşir "manalı" delilikler..

         İki dudak arası mesafeyi dağlar, ırmaklar, günler ve aylar hatta yıllar misali büyüten o saliselik cümleler... Ben yine biliyorum ki demin yukarda belirttiğim uzayan şiir misali yetmeyecek buraya yazacağım cümleler ve sonu gelmeden bitecek. Avazın çıktığı kadar bağıra bağıra yazsamda nafile,  yine düğümlencek boğazımda, çıkamayıp kalacak...

         Yani aslında ben, yani biraz da sen. Biraz biz ve biraz daha sen...

       

9 Ağustos 2016 Salı

Kalemimden Öm"Erdim...



     
            Beş yıl önce tam da bu hafta, hayatta en çok benzemek istediğim adamı, kendi ellerimle toprağa gönderdim . Bütün gençliğim, ona özenmekle, onun ayaklarının yerde bıraktığı izlere basmakla ve yürürken ardında bıraktığı ekmek kırıntılarını toplamakla geçip gidiyor.

           Gecenin bir vakti, cebimde tütün kolonyası ile eve gelip, o kolonyayı verecek kimseyi bulamayınca anladım onun gerçekten gittiğini. Duvarlardaki bakışları, kapı eşiklerinden atlayarak geçen nefesi, bahçede gövdesi birbirine geçmiş ağaçlar, kırmızı halının üstündeki anason lekeleri… Bütün hepsi onunla beraber gitmişti sanki. Geride, ömür boyu sormaya korktuğum sorular bırakarak...

           Bugün tam beş yıl oldu kardeşim! Tam beş yıldır sırtımda bir zıpkınla geziyorum. Ellerim yetişmiyor onu çıkarmaya. Ne zaman arkama uzansa kollarım, cam kırıklarıyla dolu bir fıçıya daldırıyorum sanki ellerimi. Ne annemin odalara yayılan ve gittikçe koyulaşan kederi, ne kardeşimin günden güne acıya uzayan boyunun açtığı oyuk. Hiçbir şey tanımlamıyor içimde genişleyen boşluğu. Durmadan devr-i daim yapan şu hayatın içinde, çarpmak için kendine göre bir kayalık arayan bir tekne gibiyim…

          Beş yıl önce, tam da bu sıralar, hayatına ellerimde son vermiş bir adamı, onun sakallarına dokunmayı özlemiş ellerimle toprağa verdim. Biliyorum, imkânı olsaydı eğer, kendi gömmek isterdi bedenini toprağın altına, suyu başına değil de ayakucuna dökmek isterdi. Hayatta en çok benzemek istediğim adamdı. Şimdi omuzlarıma ceket gibi attığım kapkara bir tedirginlikle, sonumun onun gibi olmaması için çırpınıp duruyorum.

          Tam beş yıl oldu kardeşim! Beş yıldır yüzümde bir kuyu deseniyle yaşıyorum. Ayakkabımın içine pıtraklar dolmuş, ceplerimde çakırdikenleri. Bana ait değil sanki kimliğimdeki fotoğraf, aynada baktığım yüz, omuzlarımdan sarkan kollarım benim değil. Kendimi beş yıl öncesinde bırakmışım; çam ağaçlarıyla dolu o mezarlıkta. Oysa bir iğde ağacının dibine gömülmek isterdin değil mi? Her rüzgâr estiğinde, iğde çiçeklerinin kokusunu duymak ve sırtını gökyüzüne dayamış bir yamaçtan izlemek isterdin denizi. Kim bilir, belki arada sırada yerinden doğrulup tuz kokusuna gitmek de gelirdi içinden. Her şey yarım kaldı kardeşim. Bak! Kazık kadar adam oldum ama yine de beceremedim sana benzemeyi...

          Hayat gidenin yerine bir başkasını çıkarıyor her zaman. Ama eksik, ama fazla. Tam beş yılını doldurmuşken sensizliğin, altı gün önce dokuzuncu ayıma girdim sevdiğimle... En çok, bu anı kaçırdığın için kızıyorum sana. Onunla tanışamadığın için, ne kadar güzel bir kalbe sahip olduğunu, onunda bizden biri olduğunu bilmediğin için! Kendimizi hep farklı gördüğümüz düşüncesiyle, insanlardan bazılarının bile bize benzeme ihtimaline olanak sağlamadan çekip gittiğin için, en çok bunun için kızıyorum işte sana...

          Ve bugün tam beş yıl oldu kardeşim! Ben hala sana verdiğim sözlerimden dönmedim! Ne  üflüyorum ne kokluyorum... Biliyor musun sigarayı bile bıraktım. Linda 9, Sahra 10 yaşında. Annen ise annem, baban ise babamdır... Hastaneden kurtulduğum gibi bu düşünceyi benimsedim. Nuran Anne dedim, teyzeyi değiştirerek... Sosis ve sucuk sanki kendi yavrularıymış gibi kabul ettiler seninle beraber götürdüğün dostunun yavrusunu. İsmini Salam koydum. Büyüyor kocaman oldu. Tıpkı senin gibi gibi asil ve atılgan...

          Bugün tam beş yıl oldu kardeşim! Şimdi sana bu mektubu yazarken, bunun sana yazdığım ilk mektup olduğunu fark ediyorum. Ve ‘keşke’ diyorum, bunların hiçbirisi yaşanmasaydı, doğru düzgün bir adam olsaydım da ben mektup yazmaktan da, şiir yazmaktan da uzakta kalsaydım.

          Ve keşke ‘kardeşim' ise sahip olduğum ve tutunamadığım tek sözcük olarak kaldı derinlerimde...

          Seni çok özledim...



_________________________________________________________________________


silinmiş izlerin geçtiğin bütün yollardan
ardından bıraktığın anılar gittikçe flu
ne güneşin görünüyor ortalıkta ne yağmur kokusu havada
şimdi her şey gecede sinsi yağan karla örtülü

bizi sorma soğudu birden içimizin kuytuları
ağzımızda kaldı ağıtlarımızın tortusu
bırakıp denizleri çekildik kış karanlıklarına
ıssızlığımıza düşen hep o bir damla su

yanılgılarımız yanık izleri gibi bedenlerimizde
bir bir kayıyor avuçlarımızdan sevgi yumağı yürekler
dünle yarın farklı elbet, ama bugün hep aynı
erişemediğimiz uçurumlarda soldu çiçekler

bir muska gibi gizli gizli taşıyoruz seni
tenimizin sıcaklığına karışmış öyle saklısın
bu dünya bildiğin gibi değil bizi de öldürecek
erken ölmekte galiba çok haklısın


Hüseyin Yurttaş

25 Nisan 2016 Pazartesi

Kalemimden O'nun Betimlemesi

   
 Uzun zaman oldu değerli okurlarım... Birşeylerin değiştiğini bildiğinizi biliyorum...
     İnsan kendinden başkasını çok sever mi ? Aşk, öyle bir şey ki sevdirir. Hayatta bir çizgi vardır çizginin sağ tarafı mutluluk sol tarafı hüzündür. İnsanlar genelde çizgidirler, duygularını dengelerler. Ne hüzün ne mutluluk... Eğer kendinden çok sevdiğin biri varsa o sana dengeni şaşırtır. Çok mutlu olduğun an, bir anda çok mutsuz da olabilirsin. İşte sevgi böyle bir şeydir. Dünyada iki kelimeyle cenneti, küçük bir kırgınlıkla cehennemi yaşatır. Ama ne kadar küs olsan da, kızgın olsan da, onun var olduğunu, senin olduğunu bildiğin sürece en mutlu sensindir. Sadece gururun bu gerçeği o anlarda saklar, ama bu hep böyledir. Onu gördüğün an kendini unutursun. Tek düşündüğün tek hissettiğin onu çok sevdiğin, onsuz yaşayamayacağındır. Elini tuttuğunda dünya yıkılsa sana zarar gelmeyecekmiş gibi hissedersin. Bilirsin ki oda seni, senin sevdiğin kadar seviyordur. İki seven kalp, aşkın verdiği sıcaklık ve sahiplik hissi… Bunlar eritir seni. Ve bununla beraber aşkın getirdiği diğer müthiş duygular. Benim için aşk birde insanın yaşamı boyunca en güzel gördüğü rüyadır. İşte sen benim için böyle birşeysin.
     Gözlerine baktığımda kendimi bulduğum, ellerini tuttuğumda dünyadan koptuğum….. Her günün tamamında aklımı işgal eden, kalbimi hiç bir atışında yalnız bırakmayan, hayallerimin tamamını kaplayan mükemmel birisisin.
      Belki sonum olmayanım, belki de sonsuza kadarımsın kim bilir...