29 Ocak 2014 Çarşamba

Kalemimden Tanrı İkilemi




         Küçük bir çocuk iken her yemek masasından kalktığımda "Allah'ım sana şükürler olsun, olmayanlara da ver" derdi babam. Her mırıldandığında dikkatimi çekerdi.  Bunun yanı sıra bana verdiği; sürekli dua et, namaz kıl, herşeyine şükret vb. gibi öğütlerde vardı. Kuran kurslarına giderdim, Kuran okumayı öğrendim, islam tarikatlarına yada ocaklara giderdim, bilmediğim sure kalmamasına karşın, Cüppe ve Takkeyle bile dolaşmayı istemiştim. "Bu dini ben iyice öğrenicem" diye bi hırs oluşmuştu içimde. Küçüklükten beri üzerimdeki bu din baskısı bana araştırmacı bir kişilik sıfatını kazandırdı.
         Bir zaman sonra taptığım Allah'ı, inandığım dini araştırmaya başladım. Aslında manevi bir boşluk içinde olduğumu, İslam dışında bilmediğim diğer dinleri araştırmadığımın, farklı düşünceler edinmediğimin farkına vardım. 
          Araştırmalarım sonucu, edindiğim kültüre ve fazlasıyla okuduğum felsefeyi düşününce "Din" dediğimiz terimin sadece insanın kafasındaki cevabını veremediği soru işaretlerini atmak için kullandığını anladım.  
        Artık Allah'a mutluluk için şükretmiyordum. Babamın anlattığı Allah yoktu çünkü.  Kendi eğlencesi için bizleri yaratmış tabularla ve kurallarla yönlendirmeye çalışan bir Allah vardı. Ve insanlar onu sevdikleri için değil korktuklarından tapıyorlardı. İyilik eden Allah’tan iyilik bulur diyorlardı. Ancak iyilik bulmak için iyilik ediyorlardı. Namazlarını Allah için değil kendileri için kılıyorlardı farkında olmasalar da… Günde beş kez yere yatıp kalkmak neye yarar diye düşündüm. Allah'ın egolarını tatmin etmeye mi uğraşıyorsunuz? Amacınız ne? Bunları düşünerek egnoizmi seçtim. Aslında bende kafamda  cevabını veremediğim bir sorunun rüzgarına kapılıp egnoizm dedim. Bütün bu kainatı, herşeyi yaratan, tasarlayan bir kurgulayan tabiki olmalı. Beynim daha ötesinde düşünemiyordu. Herşeyin sonun elbet bir yaradana çıkıyordu ve dahada derine gidemiyordum. Bunun için egnoizme bağlı "Tanrı vardır ama asla ispatlanamaz asla görülemez ve iletişim kurulamaz" inancının mantığına gittim.
          Kötülüklerimin  Nietzsche gibi benim ben’im insanın büyük aşağılamasıdır diyerek dolaşmaya başladım bu sefer. Kendimi avutuyordum, biraz da melamiliğe bulaştım bu sefer, üst insanı düşledim, benim kalbim temiz falan dedim…       
         Hiç alakasız bir günde elimdeki kesik yarasına baktım, tüm bunları hatırladım aşklarımı günahlarımı doğruları ve yanlışları. Yalnızlıkları ve dibe vuruşları. Ve kendi kendime bir mantık yarışına koyuldum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder