21 Şubat 2014 Cuma

Kalemimden İnsan Değerleri


       Pek çok dilde karşıdaki kişinin yaşı, konumu, cinsiyeti gereği hitap farklılıkları mevcut. Sen ve siz kelimelerini bu noktada eleştirmeye pek hakkım yok sanırım. Kültür der geçerim. Ama güzel Türkçe'mizin içine tüküren yurdum insanını eleştirebilirim. Kendimi de pek tabii. Ehliyetimi almak üzere emniyetteydim. Kapıdaki polis insanları sırayla içeri alıyordu ve beni durdururken "sen şöyle dur" dedi. Arkamdan gelen kişiye de "siz şöyle durun" dedi. Çapulsuz bir tiptim o an ki hep öyleyim. Önemli de değil bana sen demesi. Sadece dikkatimi çekiyor. Ama başka bir insan için önemli olabilir. Siz olmaktansa sen olmayı yeğlerim. Birisinin gözünde yukarı algılamaktansa aşağı algılanmayı da. Elbette gönlüm eşitlikten yana. Bir insanı siz olmaktan alıkoyan şey parası ve giysisiyse ve o insana hayatı boyunca bir kere dahi siz denmediyse ben öyle toplum anlayışının içine edeyim. Zaten bu tip ayrımların olduğu bir toplum yeterince can sıkıcı.


       Benim için acı bir hatıradır: Geçen gün aklıma geldi, yıllar evvel bir kadınla konuşmuştum kocasının tecavüzüne uğrayan, sürekli şiddet gören bir kadındı. "Benim cebimde hiç 20 liram olmadı." dedi ve ağlamaya başladı. Küçük bir kız çocuğuna dönüşmüş ve sadece 20 lirası olmadan, bir yerde oturup çay içememesinden bahsediyor ve ağlıyordu. Para falan istemek için değildi. Fakirliğin küçümsendiği, kabul edilebilir bir şey olduğu, çekilebilir bir dert olduğu varsanısı var değil mi hepimizde? Tamam acıklı ve yaşanabilir böyle deyip onların fakir olarak kalmalarına göz yummak için bahaneler uyduruyoruz. Başka acılarını görüp fakirliğini görmüyoruz. Bizi aşan konular diyoruz. Devlet çözsün diyoruz. Hepimiz birden havale ediyoruz başka bir yere. Başka bir yer kalmıyor.


       Onlara sen diyen sizler olarak, aşağılığın en aşağısı olarak yaşamaya devam ediyoruz. Edemeyelim ama. Nolur edemeyelim. O eşit ve insan sever söylemlerimizin satır aralarına sıkışmış pisliklerimizden arınalım ilkin. Çok kirliyiz. Daha da iyi bakmalı kendine insan, ne kadar kötü olduğunu görebilmeli. Zaten mal mülk konusunda ne yapacağımız belli. Yemiyor daha çoğunu paylaşmak değil mi ? Hadi gari pamuk eller cebe! Kalbimize doğru düşünceler uzanmadıkça, elimiz de cebimize uzanmayacak ama... Ey toprak kardeşim sen ve ben olmaktan da öte, bırak sizi ve bizi, ne sen kalır ne ben ikimizin içinde... Bizi bizden öteye atan tüm statülere, paraya, mevkiye tekme savurabilmemiz ümidiyle...

13 Şubat 2014 Perşembe

Kalemimden "O"


       Seni özlüyorum...
       Gecenin en zifiri anında bile odamı aydınlatan bu aşkı özlüyorum en çok da her gün duyabilmek için çırpındığım sesini. Seni özlüyorum işte...
Her kavgamızın sonunda çekdiğim sancıları, seni kaybetmek korkusu yüreğimi bir bıçak gibi kestiği anları bile.

       Seni özlüyorum kabul ettim artık bunu...
Göz bebeklerimin içine yerleşmişsin ve dünyada iyiye ve güzele dair ne varsa içinde sen varsın.
      Meleklerin kanatlarında geliyorsun sen bana her gün, martıların gözlerinde. Bir papatya demetinin üstündeki uğur böceği oluyorsun, ayın şavkında, umudun mavisindeki en çok bu renge tutkunum bilirsin sen varsın.
Yüreğime işlemişim seni bir dantel gibi ince ince düğümlerle...
Çözülemezsin, çözmem seni.
Oradasın orada kalmalısın.
Çünkü bir tek sen yüreğime yakışırsın.

       Her gün içimi ısıtan asıl sensin sıcacık ışıklarında tüm ruhumu saran, her yeni güne gözümü acar açmaz içine doluştuğunbir günaydınsın.
Seni özlemek dayanılmaz hale geldğinde bile hiç isyan etmiyorum.
Çünkü içimdesin ve seni göz yaşlarımla akıtmaya kıyamıyorum.
Özlemin sancılarıyla bedenim her gün ölse de aslında her güne yeniden doğuyorum.

       Seni özlüyorum çünkü seni seviyorum hemde çok..
Doğrularını yanlışlarını sorgulamadan, bir çocuk yüreği gibi masumca yaşıyorum seni.
Bu hayata verdiğim her nefesde gittiğim her yerde sende benimle birlikte varsın.
O yüzden yalnızlık hiç bilmiyorum.
Asla değiştirmeden, en katıksız halinle seviyorum seni.
Özgürleşiyor aşkımız, sevdikçe büyüyor özledikçe yüceliyor.
İşte en çok bunu, özlüyorum seni sevmeyi özlüyorum.
Sevdikçe daha çok özlüyorum, özledikçe daha çok seviyorum.

7 Şubat 2014 Cuma

Semih Kara'nın Kaleminden "Zamane Kızları"


      Zamane kızları belli bir zaman içerisinde, etrafından gaza getirilerek ya da egolarını tatmin edemediklerini anladıkları zaman birtakım kişilik duygularını kaybederler. Ve hep daha fazlasını istedikleri içinde her zaman kaybetmeye mahkumdurlar.

       Aslında kendileri kazandıklarını düşünür… Oysaki; zaman geçince anlarlar neler kaybettiklerini. Çevrelerini kaybederler, ailelerini kaybederler, dostlarını kaybederler ve bir zamanlar değer verdikleri sevgililerini… Herşey üst üste gelir aslında sevinirler. Burnunun diklerine giderler ve insanları aşağılamaya çalışırlar. Peki ne değişti?

       Eskiden annemizin babamızın anlattığı hikayeler nasıldı? Herkes birbirini seviyordu, herkes iyi anlaşırdı, her türlü zorluğa güçlüğe karşın her şeyin önüne daima sevgi, saygı ve sadakat geçerdi. Yetinmeyi bilirlerdi. Çünkü şimdi kız bildiğin 12 yaşında özentilikle sigaraya başlıyor sonra alkolle devam ediyor. 14 yaşında uyuşturucu kullanarak tamamen bir bağımlı haline geliyor. 16-18 yaşında ise farklı sektörlere yöneliyorlar. Sex hayatına başladıklarından sonra zaten ip kopuyor.

       Eskiden sen bırak 13 yaşında sigarayı 20-25 yaşındayken, millet yerden sigara izmariti toplayıp öyle içiyorlarmış. Bildiğin “nesil değişiyor arkadaş” dedikleri tamamen doğru. Çağımızın en saçma olaylarından biride sosyal medya olsa gerek çünkü bu ortamların alt yapısı orada başlıyor mesela facebook twitterdan özellikle o Facebook ‘tan kızlar kendilerini Victoria Secret mankenlerine benzentiyorlar. Neymiş ? Fame’miş. Sen fame olsan ne olacak? Sokağa çıktığında yüzüne kimse bakmayacak ki bir havalar bir havalar. Bir alana bir bedavalar sanki o kadar beğeni gelmiş, bu kadar yorum gelmiş, o meşhurmuş, bu bilmem neymiş. Aslında bunlara gerek yok canım. İnsan olsan herkes sever seni zaten.

      Aslında bunlara gerek yok be canım. İnsan olsan herkes sever seni zaten. işte zamane kızlar sadece sosyal kişilik taşıyor. Dolayısıyla siz siz olun sosyal medya üzerinden ünlü oldum, onu yaptım, bunu yaptım triplerine girmeyin. Önemli olan reel hayat. Onun için sosyal medyada hayalperestlik yapacağınıza biraz samimi duygular besleyin ki karşı cinse, onlarda size karşılık verip bir şeyler yapsınlar.

      Yani son sözüm trilyonluk kızlar havasına girmeyin herkes babasının kızı o yüzden gerçekler acıdır, acıtır daima.

Sağlık ve esenlikle kalın.
Semih KARA

Kalemimden İlişki Mücadeleleri


        Kavramsal olarak olayın akışına baktığım zaman aslında altında gizlenen ironinin farkına varmam geç oldu, her öpücüğünde bile...
Gizlenmiş ego tatmin seansları…

       Yazdık, çizdik ve oynadık…
Beklenen son, köpeklere gün ağırtan gecelerin işkecesi tadına geldi, bir şişe votka belki iyi gelirdi ama nereye kadar...

        Aklıma bu denli dengesiz, abes düşünceler soktuğun için teşekkür edemiyorum. Evet bitti, zor oldu ama bitti. Karşılıklı bir mücadelenin en berbat fesh edilişiydi bizimki. Sonradan maddeler eklenmiş ateşkes antlaşması misali tutarsız ve isteksiz. Az önce farkına vardım, denizde tek kulaçla yüzemezmişim. Bendeki deli cesaretimi ayakta alkışlıyorum. Ulan Çağrı, senin neyine gözü körü bağlanmak…

Evet bitti, zor oldu ama bitti…

Kalemimden Anlam Kargaşası



       İnsanlar, kimse onlara dünyaya gelip gelmek istemediklerini sormaz. Ebeveynlerine muhtaçtırlar, daha sonra ayağa kalkar, yemek yer, yürür, konuşur, öğrenir ve birey olurlar. Üzülürler, kızarlar, darılırlar, kavga ederler, vururlar, okşarlar, öldürürler ve severler. Bu sevgi karşı cinse ise evlenirler ve bir çok sıkıntı ve mutluluk yaşadıkları bu dünyaya yine dünyaya gelip gelmek istemediğini sormadan bir insan daha meydana getirirler. Sizce bu ne kadar doğrudur, bunda hak adalet var mıdır? Tamam diyelim bu doğanın kanunu.

       Peki hayatta bize ve sevdiklerimize fiziksel ve ruhsal zarar vermek isteyen insanlara kızarız. Neden? Bilmiyoruz sadece bize zarar geldiği için, dünyaya getirdiğimiz o insana zarar geldiği için. Peki neden zarar görmesine izin veriyorsun? Bilmiyorum. O zaman dünyaya getirme. Getireceksen ölene kadar koru. Peki ölene kadar korumak mümkün mü? Hayır.

       Kısacası doğanın kanunu böyle kısır döngü şeklinde döner gider bizede bu anlam kargaşasında haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı, namusluyu namussuzu konuşarak yaşamaya çalışmak düşer.

       Hayatta zaten herşey anlamsız onları anlamlı yapan insanın kendisidir. Bu yüzden hayat anlamsız diyerek işten kurtulmak daha da anlamsız.