17 Mart 2015 Salı

Kalemimden Bakıpta Görememek

 
     Tamda başlıkta olduğu gibi "bakıpta görememek" deyimini iliklerimde hissettiğim şu günlerde keyfim yerinde, neşem bir tutam olsun gülümseyişlerimden dökülen sinir bozucu hisler gibi güzel.

     İç rahatlamasının verdiği huzurun, kendimdeki yansıyışlarını her yerde görür gibiyim. İnsan bazen kurallara göre değilde, içinden geleni faaliyetlerine döktüğünde rahatlıyor. Kendim çaldığım o son bitiş düdüğü yine kendimi rahatlattı. Beynime ve sinir hücrelerime yaptığım bu jest kimine göre doğru olmasada sonuç olarak daha iyiyim. Keyfini çıkarıyorum...

     "İnsan bazen gerçekten de bencil olmalıymış" cümlesi ise kendime edindiğim yeni ders oldu. Şimdi ise daha iyiyim. Rahatım, her zamanki gibi ukalayım, davranışlarımdan duydukları rahatsızlıklardan mutlu olabiliyorum. Kendimce, kendimle yaptığım savaşı kazandım gibi...

     Her makalemde olduğu gibi sizlere tavsiyem ise, sonucu her ne olacaksa olsun, her pahasına doğruysa doğru, yanlışsa yanlış... İçiniz nasıl rahatlamak istiyorsa öyle davranın.

     Bırakın ucuz aşk oyunlarınıza sinir hücreleriniz karar versin...

     Selametle...

9 Mart 2015 Pazartesi

Kalemimden Hislerin İhtilali

   İnsanın rahatlaması gerekiyor bazen ancak rahatlamaya elveriş sağlayacak birşey bulamıyor. Bu duygu belirsizliği insanı yüksek dalgalı bir okyanusa sürükler gibi sanki...
 Bazen olur ya, kafan düşüncelerle dolar taşar da söyleyecek tek kelimen yoktur. Tamda o noktadayım. Kuşbakışı bakıldığı zaman hiçbir şey yokmuş gibi sanki yukarıdan, ama öyle değil.

     Hiçbirşeysizlik midir acaba beynimin içinde çalışan tershane, bilemiyorum. Yazmak istiyorum, rahatlamak istiyorum ama yazamıyorum maruz görün. Olumsuzlukların güzel yanlarıyla mutlu olun mesajları verdim şuana kadar ancak hiçbirşeysizlikten nasıl mutlu olunur? Çözemiyorum.

     İnsanlarda arıyorum şifamı bazen. "çözüm olmuyor" da değil aslında. Ancak karşı tarafa güvenemediğiniz gibi herhangi bir kırgınlıkta ise bir çölde hissediyorsunuz kendinizi. Kimseyle ne konuşasınız, ne güvenesiniz ne de adam yerine koyasınız kalıyor.

     Sizlere tavsiyem ise hayattaki meşgullüklerinizden rahatsızlık duymayın. İlgilenin, ilgilenin, ilgilenin. Muhakkakki bu meşgulsüzlüklerinizin sizlere yolları bölecek kavşaklar getirecektir.
Hayat mı boş? diyorum bazen. Soruyu sorar sormaz ise "hassiktir lan sende" diyesim geliyor kendime. Çok klişe hissiyat.  Bilmiyorum arkadaşlar, meşgulde olamıyorum. Bu nasıl bir yanlızlıktır canına yandığım...

Hiçbirşeysizlik temalı bu makalemde sizlere vereceğim son anafikirimde yok.

Selametle...

3 Mart 2015 Salı

Kalemimden Ne İstediğini Bilememek


     Sana kapımı her açtığımda, sandal ağacı kokusu doluyordu odama... İlk geldiğin gecelerin birinde " sende aradığım ne" dediğinde bana, "belki de birbirimizin hüznünde gözümüz var" demiştim sana. Gecenin bir yarısı hep aynı adrese koşuyorsa insan, ya dinlemek, ya anlatmak için çalıyordur o kapıyı. Ne diyordun?
-Neyim var ki anlatacak. Bir adam. yorgun, bezgin... Hem ben yazamam, yani yapamam.

     Geceler iki gün arasına sıkıştırır insanı, ezer. "Çözül" der tüm karanlığının içinde. Kendinde çözülürsün de sonra akarsın bir yere. Yazılara, yabanlara, cümlemiz gibi cümlen gibi. Savrulursun da savrulursun yorulursun bazen serseri ruhundan, yorulursun taşmaktan, kalmak istersin... Aktığında dolacağın bir çukur ararsın. bulursun, dolarsın, durursun ve kalırsın... Ancak çukurun içindeki girintilere dolup biraz parçalandığında, kendinden bir şeyler koptuğunda anlarsın… Durmak yorar seni. Kalmanın yetersiz olduğunu anlarsın, aradığın kalmak bu değildir, başka bir şeydir. Anlatırsın, denersin, denersin. Bezgin olur adın, beklide geçimsiz. Bırakırsın kendini, sürüklenirsin. Anlatamamaktan yorulmuşsundur...

     Kıyıya vurmuş duygularının kalmak istediği yeri biliyordun ancak hala arıyordun, kaybolacağın yeri arıyordun, karışacağın yeri arıyordun.

     Sürükleniyorsan tutulmak, donmuşsan çözülmek, bir sandalsan yansımanı görmek istiyordun.
Kendini sandal ağacı kokusuyla örten, hüznüme gözlerini diken sen; hüznümde senin bir yanını anlatabileceğim bir yer arıyordun bir mart zamanında.
Gözelerde uyumak isteyen ırmak gibi, kuru bir yaprakla konuşmak isteyen rüzgar gibi, sürgünlerine hasretli toprak gibi... Sen sustuğunda ben kendimi dinliyordum. Öyle seyrettim işte seni, öylesine. Kendim gibi, bilir gibi. Bildiğimi bilmemen gibi…

     Beklide bildiğimi bilmeni bekliyordum, bilip bana karışacak o ağacın yaprağı olmanı... Çünkü dokunsan tanırdın beni… Hüzünlerimizde gözümüzün olduğu kadar, hüzünlerimiz aynıydı sanki…

     Biz neydik biliyor musun?...
     Selametle....